Tohumculukta dışa bağımlı değiliz

TOHUMCULUK, günümüzde en çok tartışılan tarımsal konulardan biri. Ancak bu konuda ciddi bir bilgi kirliliği ve farkındalık sorunu olduğunu da biliyoruz. Peki bu alanda doğru ve güncel bilgilenmeyi nasıl sağlayacağız? Çokça yapıldığı gibi sektör ile hiçbir ilgisi olmayan kişilerle değil, tohumculukta son gelişmeleri sektörün en yetkili isimlerinden Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği (TSÜAB) Başkanı Yıldıray Gençer ile konuştum.

Haberin Devamı

 


90 ÜLKEYE İHRACAT YAPIYORUZ
TSÜAB Başkanı Gençer, söze şöyle başladı: “Öncelikle herkesin bilmesi gereken gerçek şu; tohumda kendi kendimize yetiyoruz. Dahası 90’dan fazla ülkeye de ihracat yapıyoruz. Tarımsal üretim için en önemli stratejik girdi tohum. Biz tohumu üretiyoruz, ıslah ediyoruz ve geliştiriyoruz. Yaklaşık 1,5 milyon tona yakın sertifikalı tohum üretim rakamlarımız var. Yanı sıra 90’dan fazla ülkeye de 200 milyon dolara yakın tohum ihracatımız söz konusu. Bu anlamda ülkemizdeki tohumculuk sektörü gayet iyi durumda. Kendi kendine yetebilen başarısını ispatlamış, son yıllarda ciddi bir başarı hikayesine imza atmış ve töhmet altında bırakılması gereken değil alkışlanması gereken bir sektör haline geldik.”

Haberin Devamı

EN İYİLERDEN BİRİYİZ
Türk tohumculuk sektörünün dünya çapında üretim kalitesine sahip olduğunu ifade eden Gençer, kamuoyunda sektöre ilişkin oluşan yanlış algılara dikkat çekiyor; “Medyada tohumla ilgili 3-5 kişi konuşuyor ama maalesef konuşanlar bu alanda uzman kişiler değil. Konuyu hiç bilmeyen insanlar bilgi kirliliği yaratıyor. Şu önemli hususu da açıklığa kavuşturmak istiyorum. Evet, tohum ithalatı belli ürünlerde var ama biz tohumculukta dışa bağımlı değiliz. Biz kendi tohumumuzu kendimiz üretiyoruz. Gıdanın dolayısıyla tohumun ne kadar önemli olduğunu ve tohuma sahip olanın aslında gıdaya sahip olduğunu pandemi sürecinde gördük” diyor.

HİBRİTTE BİLGİ KİRLİLİĞİ
Gençer, özellikle hibrit tohumlarla ilgili çok fazla bilgi kirliliği olduğunun altını çizerek, şu bilgileri veriyor: “Kamuoyunda hibritle ilgili yanlış bilgilenme var. Hibrit doğada kendiliğinden olan bir olay. İnsanlar doğayı keşfedince verimliliği ve kaliteyi artırmak için çalışmaya başlıyor. Hibritteki amaç kaliteli, verimli, dayanıklı ve pazarın ihtiyacına yönelik ürünler elde etmek. Bu bilgiyi verdikten sonra hibrit tohumları kötüleyenler ne yapmak istiyor ve kime hizmet ediyor ilk olarak bunu sorgulamanızı rica ediyorum. Hibritlerden tohum alamazsınız derler, hayır alabilirsiniz. Ancak ikinci yıl ekilmesinde anne ve babaya doğru geriye dönüş meydana gelir. İlk yılki verimin, kalitenin, rengin bire bir aynısını alma garantisi yok. Tohum, üretim maliyetlerinin arasında en düşük kalemlerden biri. Çiftçimiz bu söylentileri zaten dikkate alıp da üretimini riske atmaz. Çiftçilerimiz kaliteli, yüksek verimli ve hastalıklara dayanıklı olan hibrit çeşitleri tercih eder. Tabii halkımızın da tohumla ilgili bu söylemleri akıl süzgecinden geçirmesi şart. Bu söylentileri yayanlar verimi 3-4 birimden 1 birime düşürmek istiyor.
Son olarak şu mesajı vermek istiyorum. Biz tohum takas şenliklerine karşı değiliz. Denetimsiz yapılan faaliyetlere karşıyız. Çünkü bu etkinliklerde hem tohumla taşınan hastalıklar kontrolsüz bir biçimde yayılıyor hem de takasla birlikte yerel gen kaynaklarımız da farklı ellere geçiyor. Gen kaynaklarımız, tohumlarımız yurtdışına kaçırılıyor. Bu olguya dikkat çekiyoruz. Okurların merak ettiği her konuyu uzmanlarımızla birlikte her platformda cevaplayabiliriz.”

***

 

Haberin Devamı

Kasaplık
okulu açılsın

HÜSEYİN Özşenoğulları, benim çok yakın bir dostum ve Türkiye’de kırmızı et sektörünü en iyi bilen uzmanlardan biri olarak kabul edilir. Özşenoğulları, Pehlivanoğlu Grubu’nda et entegre direktörü ve aynı zamanda Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı... Dostumuz, köşemiz için çok değerli bir yazı gönderdi. Yanılmıyorsam, Türkiye’de ilk defa bu konuda böyle bir somut öneri yapılıyor... Söz Özşenoğulları’nda...
“Türkiye ciddi anlamda et tüketen, eti bilen ve kırmızı et tüketim kültürünü sürdüren bir ülke. Son yıllarda her ne kadar tüketicinin satın alma gücü azalsa da kırmızı et insan beslenmesinde önemli bir protein kaynağı olarak tüketimdeki yerini koruyor. Kasaplık ise kırmızı ete bu değeri katan, onu sağlıklı bir şekilde tüketime hazırlayan ve yetenekli el becerisine sahip olan saygın bir meslek.
Marangoz ahşaba, kasap ise ete şekil verir. Sevgisini ve emeğini katar. Fakat ne yazık ki bu mesleğe karşı olan ilgi azalıyor. Oysa kasaplık, mezbaha ortamında hayvanların sağlıklı ve düzgün bir şekilde kesilmesi, parçalanması ve soğutulması, daha sonra da kullanıldığı alanlara göre dağıtılması sürecinin başlangıç noktası. Bu değerli mesleğe sahip çıkmalıyız. Ben de yüzyıl önce Girit’ten gelip Kemeraltı’nda ilk kasaplardan olan dede, baba ve üçüncü kuşak olarak bu mesleğin bir okula kavuşmasını talep ediyorum. Açılan mesleki kurslar maalesef yeterli olmuyor ve ilgi çekmiyor.
‘Kasaplık Okulu’, etin sadece kesip doğramak değil, bir sanat olduğunu ortaya koyacaktır. Tarımın stratejik değeriyle birlikte hayvansal üretimin önemini de bizlere anlatacak. Ancak bizler de bilgi ve tecrübelerimizi, kamu, özel sektör, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla paylaşmalı, bu önemli konuda her türlü iş birliğine hazır olmalıyız.”

***

 

Haberin Devamı

Tarımı sanayiye
kurban etmeyelim

İZMİR Kemalpaşa’da son 30-40 yıl içinde önemli bir sanayileşme hamlesi yaşandı. Halen de ilçe genelinde yeni sanayi tesislerinin kurulmakta olduğunu görüyoruz. Bu olguyu Kemalpaşa Ziraat Odası Başkanı Bülent Oray ile konuştum. Oray, “Çünkü ilçemiz sahip olduğu coğrafi ve lojistik konumu itibarıyla gerçekten stratejik bir özellik arz ediyor. Dolayısıyla yeni girişimlerin ilçemize olan ilgisi de devam ediyor. Biz çiftçiler olarak bu gerçeğin elbette farkındayız, ancak unutulmasın ki Kemalpaşa ilçesi aynı zamanda çok değerli bir tarımsal üretim bölge. Binlerce çiftçimizin içinde olduğu kanatlı sektöründen süt ve besi hayvancılığına, sebze ve meyve üretiminden arı yetiştiriciliğine kadar geniş bir tarımsal üretim çeşitliliği de ilçemizin çok somut bir ekonomik gerçeği” diyor.

Haberin Devamı

EKONOMİNİN TEMEL TAŞI
Gerçekten de ilçenin küçümsenmeyecek bir tarım ve tarımsal sanayi potansiyeli var. Ziraat Odası Başkanı Oray, söz konusu potansiyeli şöyle açıklıyor: “Kemalpaşa ilçesinin yüzölçümü yaklaşık 700 bin dekar, tarım arazileri de 250 bin dekar dolayında. Görüldüğü gibi ilçe yüzölçümünün yine yaklaşık yüzde 40’ı tarım alanlarından oluşuyor. Bu aslında çok büyük bir arazi miktarına tekabül ediyor, uzun yıllar boyunca yapılan bunca tahribata rağmen hala tarımsal faaliyet Kemalpaşa ekonomisinin temel taşlarından biri konumunda. Ayrıca binlerce küçük çiftçi ailesinin de geçim kaynağı yine tarımsal üretim.”

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK VURGUSU
Son olarak, Oray’ın paylaşmak istediği önemli mesaja gelelim: “Kemalpaşa çiftçisinin temsilcisi sıfatıyla şu uyarıyı yapmak istiyorum. Bütün dünyada tarımın stratejik değeri her geçen gün daha iyi anlaşılırken, biz son derece verimli tarım topraklarımızı daha fazla israf edemeyiz. Buna kimsenin hakkı yok. Tarım arazilerimizi gözümüz gibi korumalıyız. Biz çiftçiler, hiçbir zaman sanayinin gelişmesine karşı olmadık ama sanayi mi yoksa tarım mı şeklindeki ikileme şiddetle karşı çıkıyoruz. Burada çözüm yalnızca sürdürülebilir tarım politikaları olmalıdır.”

***

KISA KISA

Haberin Devamı

* Türkiye’nin ilk özel girişim entegre et tesisi Pınar Et, AB standartlarında ve sertifikalarla tescillenmiş hijyenik koşullarda üretim yapmaya devam ediyor. Sekiz kategoride yaklaşık 350 ürün ürettiklerini belirten Pınar Et Genel Müdürü Tunç Tuncer, “2021 yılında 1,1 milyar TL ciro elde ederek bir önceki yıla oranla satışlarımızı yüzde 32,8 oranında artırdık” diyor.

* Türkiye İsrafı Önleme Vakfı’nın 2020 raporuna göre, Türkiye’de her yıl yaklaşık 26 milyon ton gıda israf ediliyor. İsraf edilen ürünlerin başında ise meyve ve sebzeler geliyor. Meyve ve sebzenin yüzde 53’ü tarladan tüketiciye ulaşana kadar israf ediliyor.

Yazarın Tüm Yazıları