Gözde Yener Birman

Hyatt Regency ile İzmir'e hayat geldi

8 Ağustos 2023
Hyatt Regency, dünya markası oteller zinciri ve Türkiye’de beşini İstanbul’da açtıktan sonra altıncısını İzmir’de açma kararı alıyor. Muhteşem bir otel. Tüm körfeze hakim manzarası, merkezi lokasyonu, hizmet kalitesi, lüks detaylar, konfor ve bence en önemlisi sanatın otelin her noktasında en çarpıcı haliyle karşınıza çıkmasıyla açık ara farkla ‘ben buradayım’ diyor.Hyatt Regency Otel’in Genel Müdürü, yılların tecrübeli ismi Zafer Canbaz ve İstanbul’dan röportajımız için özel gelen otelin ve Orjin Grub’un sanat danışmanı Damla Keseli ile bir araya geldim. Tüm bu organizasyonda sevgili Pazarlama Müdürü Gözde Kaydırak’ın emeğini es geçemem.

FOTOĞRAFLAR: HAGGAY BAYSEL



O kadar profesyonelce ağırlandım, dostane sohbet ettik ve keyifli vakit geçirdim ki ‘işte budur’ dedim. İşini sevmek, hatta aşık olmak, farklı olabilmek, vizyonerliğini ve deneyimini aktarabilmenin bir otelde vücut bulmuş haliydi Hyatt Regency.
İstinye Park’ın hemen yanında; bir İzmirli iseniz, kaliteyi seviyor ve arıyorsanız bu otelle tanışın: Belki terasında havuzuna girerek, belki harika bir akşam yemeğinde, lüks odalarında, salonlarında, belki de önemli toplantınızı burada gerçekleştirerek... Bu otelin hayatınızın bir parçası olacağı kesin.

ZAFER CANBAZ-HYATT REGENCY İZMİR GENEL MÜDÜRÜ
- Zafer Bey, Hyatt Regency açılışı size ve tüm şehre hayırlı olsun. Tecrübeli ve yenilikçi bir yaklaşımınız olduğunu biliyorum. Bu otele gelinceye kadarki deneyimlerinizden, kendinizden kısaca bahseder misiniz?

Yazının Devamını Oku

California'da İngilizce stand-up yaptım: Utku Ergin

5 Ağustos 2023
Ona gülmemek mümkün değil. Tam yeni nesil kafası. Yarattığı her tiplemenin ruhuna girebilen, bunlar için ‘alter ego’ diyen; yine kendisinin yarattığı müthiş hazır cevap, ilişki koçu ‘Tutkum Boğuşmak’ karakteri ile fenomenleri olan Utku Ergin ile bir araya geldik.Sürekli yeniliğin peşinde, düşünen ve güldüren bir isim olan Utku Ergin, yıllar öncesinde stand-up ve komediyle uğraşanlara ‘Açık Mikrofon’ platformunu kuruyor.İnsanlar kendi dilinde bile espriyi zor yaparlarken, yapsa da anlaşılmazken, Utku Ergin California’da İngilizce stand-up gösteriler yapmış.YüzdeYüz İlham Veren Sohbetler’de bu hafta işi güldürmek olan insanın iç dünyasına kapı araladık. Güldürmenin bile ne çok emek istediğini Utku Ergin ile fark ettik.Her şeye rağmen ve her şeye inat ‘gülmeyi sevenlere’ gelsin bu güzel sohbet...

 

- Utku Bey, Hacettepe’de ekonomi okudunuz, peki ne oldu da bu yol ayrımına girdiniz?
UTKU ERGİN: Ben aslında çocukluğumdan beri müzik yapıyordum. Ortaokulda korolarla başladım, uluslararası festivallere katılıyorduk. Müzikle öne çıkan, kendi stüdyosu olan bir Anadolu lisesinde okudum. Rock grubu kurduk. Vokalin yanı sıra gitar çalıp besteler yapıyordum. Üniversitede ekonomi okuyordum ama hayatımda müzik hep oldu. Üniversite son sınıfa doğru çok garip bir şekilde komedyen olmam gerektiği fikri geldi.

- Komedyenlik karar verilecek bir şey mi? Nasıl oluyor? Arkadaş arasında gaza mı geliyorsunuz?
UTKU ERGİN: Komedi ile ilgilenen arkadaşlarımın bir kısmı gerçekten de günlük hayatta da komik oldukları için komedi ile ilgileniyorlar ve yapıyorlar ya da söyleyecek şeyleri olduğu için komediyi bir yöntem olarak kullanarak söylüyorlar. Benim için çocukluğumdan beri ister aile içerisinde olsun, ister arkadaşlarla olsun hep bir şeyler anlatırım ve gülerlerdi, başka yaş gruplarından, başka ortamlarda insanlar ve bu hep çok doğal gelişen bir durumdu. Sahnedeyken de konserlerimin arasında seyircilere bir şey anlatıyordum ve gittikçe bu durumun şarkılardan daha fazla keyif verdiğini fark etmeye başladım. Böyle olunca komedyen olmaya karar verdim ama bu eğitimi olan bir iş değil. Türkiye’de de açıkçası bu işin bir sektörü yoktu. Stand-up’ta tek isim Cem Yılmaz ve 90’lar döneminden Yılmaz Erdoğan, Ata Demirer gibi çok büyük isimler var ama yeni başlayan biri için ortada bir yol yoktu o yıllarda (2011). Bu işe başlamak isteseniz nereden başlayacağınızı bilemiyordunuz. Kendi gösterimi düzenlemem gerekti. Amerika’da, İngiltere’de bütün ülkede komedi kulüpleri vardır, oralarda açık mikrofon geceleri yapılır ve amatörler sahneye çıkıp kendini gösterebilir, iyi gidenler bunu bir kariyere çevirir. Türkiye’de böyle bir şey yoktu. Benim ilk tecrübem, daha önce Chicago’da akademisyenlik yapmış üniversitedeki bir hocam bana bir sabah 9 dersinde amfide stand-up yapma fırsatı tanıdı. Ben de hocama jest olsun diye ekonomi üzerine şakalar yaptığım bir gösteri sundum. Sonrasında Ankara’da yaklaşık bir saat kadar stand-up yapabileceğim bir yer ayarladım. Bu arada bu iş nasıl yapılıyor diye bir dönem California’ya gittim, komedi kulüplerine gezdim, İngilizce stand-up yaptım. Sonra buraya dönüp burada bu işle uğraşmaya devam ettim.

İLK ZAMANLARDA SEYİRCİ YOKTU!

- İstanbul’a gelişiniz nasıl oldu?

Yazının Devamını Oku

Binlerce insana yardım ediyor ve ‘lüks hayat istemiyorum’ diyor: Karsu

29 Temmuz 2023
O, tüm dünyaya acımızı sesiyle haykırarak duyurdu, yetmedi yüz milyon eurolar topladı, yetmedi yardımların sürekliliği olsun diye kendi vakfını kurdu... Ailesinden 17 kişiyi kaybetti, acısına güç kattı binlerce insana güç verdi; milyonlara ise ilham oldu.



Sadece duyduğum en güzel ses ve yorumlardan değil; yüreğiyle, duruşuyla müthiş bir kadın Karsu. Tam yeni nesil ışığı ve güzelliği var kendisinde. Hollanda’dan buralara yetişiyor. TEV İzmir Şubesi olarak eğitime katkı amaçlı düzenlenen konserde tüm İzmirlilerin sevgisini bir kere daha kazandı.
Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler’de durmayan, sürekli üreten, besteler yapan, sahne performansıyla, samimi ifadeleriyle, yaşayıp hissettiklerini milyonlara duygu seliyle aktarabilen çok özel bir isim Karsu’yu ağırlBadık bu hafta... Karsu’nun tatlı aksanı ve devrik cümlelerini mümkün olduğunca düzeltmeden vermeye çalıştım. Keşke sesindeki coşkusunu da geçirebilsem satırlara. Bazı insanlar sevilmeye gerçekten layık oluyor, ilham almanız dileğiyle...

ÖZGÜVENİN YOKSA HEP BAŞKALARINA İNANIRSIN!

- Karsu hanım, Hollanda’dan buralara bu kadar çok sevilmek sanırım sadece doğru notalara basmanın ötesinde başka şeyler de var yüreklerimize dokunan... Sizce bu sevgi seli nedir?
KARSU: Çok güzel bir soru. Bence var ya sadece müzik değil, benim hayatımda yaşadığım şeyler: Aile olsun, aşk olsun, sevgi olsun, arkadaşlar, iş, olsun beni hayatta yönlendiren hikayelere denk geldim. Bu duygular aslında seyircilerin yaşadıklarıyla aynı duygular. Onları anlatıyorum aslında. Belki de bu yüzden cana yakın oluyoruz. Ben sahneye çıktığım anda başka birisi olmuyorum, kendim kalıyorum. Bence bu da önemli bir etken. Sahneye çıktığımda, seyirciyle buluştuğumda, heyecanım pozitif anlamda çok var ama bu ‘yapabilecek miyim, yanlış bir şey yapar mıyım’ şeklinde değil. Bu konuda epey bir özgüvenim var. Çünkü bu meslekte çok mutluyum, gerçekten burada bu özgüvene gerek var. Çok kişi senin hakkında çok şey düşünebiliyor. Eğer özgüvenin olmazsa başkalarının dediklerine hep inanır ve onların dediklerini çok dikkate alırsın. Sabit bir ekibim var. Ekibim derken, müzisyenler, teknik ekip, menejerler var. Annem, babam da arkamda çok güçlü duruyor. Belki de bu yüzden kariyerimi gerçekleştirebilmişimdir.

- Aileniz Hatay’dan Hollanda’ya gidiyor. Yeni başlangıçlar zor olmuş mu?

Yazının Devamını Oku

2026 sonrası aydınlık: Öner Döşer

22 Temmuz 2023
Yıllar öncesinden astrolojiyi, dumanların içinden çıkan, kehanetli, küreli insanların sunduğu, eğlenceli programlarla hatırlarım. Sonra bir şeyler değişti ve ciddiyet kazandı. Giyimiyle, konuşmasındaki tatlı ciddiyetiyle, mesleğine olan saygısı ve her şeyi nedenleri ile anlatarak işin matematiksel kısmıyla tanıştıran Öner Döşer hayatımıza girdi. Sadece milyonların izlediği programlar ile değil, yazdığı onlarca kitapla ülkemizde ve hatta dünya astrolojisinde saygın yer edindi.

 


YüzdeYüz İlham Veren Sohbetler’de astrolog Öner Döşer ile astrolojinin Osmanlı dönemindeki öneminden günümüze, yurt dışındaki bakış açısından ‘gelecek günlerde dünyayı neler bekliyor?’ sorusuna kadar geniş bir yelpazede konuştuk.
Unutmayın, astroloji inanmakla alakalı değildir; keyifli okumalar!

 

- Öner bey öncelikle mesleğinize getirmiş olduğunuz saygın yerden dolayı sizi tebrik ediyorum. Astrolojiye başladığınız dönemlerde bu kadar ciddiye alınmıyor olmasından dolayı eminim sizi zorlamıştı. Mesleğinizi bu günlere getirebilmek için ne gibi süreçlerden geçtiniz, ne gibi çabalar gösterdiniz?
ÖNER DÖŞER: Çok güzel bir soru, öncelikle teşekkür ediyorum. Ben yaklaşık 20 yıldır bu işin içerisinde profesyonel olarak çalışıyorum. Astrolojiye başladığım dönemlerde işin daha ezoterik tarafını ele almaya çalışan bir kitle vardı. Bilimsel olmaktan ziyade daha içsel ve kehanetsel bir hali vardı. O dönemlerde çıktığım televizyon kanallarında hep bir işadamı imajı bıraktım, kurumsal bir kimlik olarak görüldüm ve o dönemlerde benim bu yaklaşımım herkes tarafından görüldü. Astrolojiye olan yaklaşımım insanlarda güven uyandırdı. Ben olayın sadece güneş burçlarla olmadığını -başka meslektaşlarımdan da bunu yapanlar vardı- ama belki ben daha da vurgulayarak göstermiş oldum. Öncelikle Uzman TV’de ilk kez bir internet kanalında videolar yapmam istendiğinde 2007 yılıydı. O dönemde astrolojide bir koltuğa oturuyorlar ve burç yorumları yapıyorlardı. ‘Ben bunu yapmam, ben astrolojinin eğitimini harita üzerinden veriyorum’ dedim. ‘Bunu anlamazlar’ dediler. ‘Anlatırım dedim.’ ‘5 dakika harita üzerinden gezegenlerin hareketlerini anlatarak yorumlar yapacağım, öngörüler ve tavsiyelerde bulunacağım’ dedim ve gerçekten çok ilgi gördü. Hatta ülkeler astrolojisi ile ilgili, tutulmalarla ilgili bazı ilave videolar da yaptık. Bu videolarda bilimsel –ekinokslar, Maya Takvimi gibi...- birçok konuyu konuştuk. 5 yılın sonunda bu videolar 22 milyon üzerinde izlenme kaydedildi, bu o dönem için büyük bir rakam. Bu şekilde çok geniş bir kitleye yayıldı ve astrolojinin farklı şekilde algılanmasına sebep oldu.

- Hatırlıyorum o dönemlerde siz ‘uluslararası kongrelere gittim, şu konular konuşuluyor’ gibi bize başlıklar sundunuz. Bu da bizim açıkçası bu alanda ilk defa duyduğumuz konulardı.

Yazının Devamını Oku

Benimle uğraşmasınlar, efsunluyum: Müfit Can Saçıntı

15 Temmuz 2023
Durmadan üreten, yazan, yöneten, oynayan ve çok sorgulayıp eleştirmesine rağmen herkes tarafından sevilen ender sanatçılardan Müfit Can Saçıntı. Sohbet için bir araya geldiğimizde coşkusu hepimize geçti. Mandıra Filozofu’nda, Seksenler’de ve hemen hemen tüm filmlerinde bizlere sorgulamayı, soru sormayı unutmuşlara sormayı hatırlattı. Tüm bunları sıcacık, geldiğimiz mahalle, tanıdığımız komşu tadında veren ve bu özgünlüğünü biricik olmanın farkındalığı ve farkı ile sunan değerli bir sanatçı Müfit Can Saçıntı. YüzdeYüz İlham Veren Sohbetler’de bu hafta etrafımıza Müfit Can Saçıntı’nın gözlerinden bakmayı deneyelim. O renkli ruhun sohbetinden ilham almanız dileğiyle...

Fotoğraflar: Haggay Baysel

 


 

YAPTIĞIM İŞLER HİSLERE TERCÜMAN OLUYOR

- Tüm filmlerinizde sıcaklık var. Bunu neye bağlıyorsunuz?
MÜFİT CAN SAÇINTI: Gençken çizgi, yazı ile uğraşırken hep bir üslup arayışım oldu. Farklı olmaya çalışırken zorlama ve samimi olmuyordu. Özgün olmadığımı fark ettim. Sanatı sanat yapan unsurlardan birisi, biricik olmaktır. Aslında baktığında hepimiz biriciğiz. Parmak izi gibi hepimiz birbirimize benziyoruz ama farklıyız ve biriciğiz. ‘Kendim olabilmeyi başarabilirsem, özgün de olabilirim’ diye düşündüm. Bir şey yapıyorsak işe yarar bir şey olsun, derdine derman olamasa bile hislerine tercüman olsun isterim. Hep bu gözle bakarım. Ne zaman ki işimde bağımsızlığımı ilan ettim, kendi işlerimi yapabilme özgürlüğümü elde ettim, yaşadığım sıkıntıları dile getirmeye başladım. Mesela ‘Yaşamak Güzel Şey’ filminin yapımcısı da bendim, karışanım yoktu. Kızım LGS sınavları döneminde gittiği bir çok kursu bırakmak zorunda kalmıştı. O kadar üzüldük ki, bu filmde mutlaka okullarla ilgili bir şey koymam gerektiğini düşündüm. Sonuçta ben de halkın parçasıyım. Üslupla içerik arasında diyalektik bir bağ vardır. Doğrusu ve güzel olanı da budur ama gençken sanatı sadece üslup zannediyorsun ve üslup olarak fark yaratmaya çalışıyorsun. Oysa üslupla içerik arasındaki diyalektik bağ yakalandığı zaman güzel oluyor. ‘Hangisine daha öncelik veriyorsun’ dersen, ben içeriğe öncelik veriyorum. Sonra bu içeriği ‘en iyi hangi üslupla anlatabilirim’e kafa yormaya başlıyorum.

- Sizin üslubunuz çok belli. Gözü kapalı bu Müfit Can Saçıntı’nın filmi deniyor. Sizde özellikle beğendiğim şey soru sormayı, sorgulamayı izleyiciye çok tatlı bir şekilde hatırlatıyorsunuz...

Yazının Devamını Oku

80 bin kişi eserlerimi gördü: Deniz Sağdıç

8 Temmuz 2023
Deniz Sağdıç’ın eserlerini görmüş, duymuş ya da denk gelmişsinizdir. İstanbul Havalimanı’nda uzunca süre yer aldı. Sanatın elitist yaklaşımına adeta tepki gösterircesine eserlerini halka açık alanlarda sergiliyor. Sürdürülebilirlik önceliği; bunun için atık malzemeleri kullanıyor. Binlerce parça ile devasa portreler yapıyor. Sessiz sedasız, sadece eserlerinin müthiş gücü ile, taşıdığı felsefesi ile naif ve güçlü bir sanatçı Deniz Sağdıç.YüzdeYüz İlham Veren Sohbetler’in sofralarında sanat konuşulsun isteriz... Bu hafta aklını, yüreğini sanata koymuş, kıymetli sanatçımız Deniz Sağdıç ile birlikteyiz.

 


 

‘READY RE-MADE’ PROJESİNİ GELİŞTİRDİM

- Güzel Sanatlar Fakütesi’nden birincilikle mezun olmuşsunuz. Yetenek, vizyon, azim hepsi var. Ne oldu da klasik malzemeleri geçip başka malzeme arayışlarına girdiniz?
DENİZ SAĞDIÇ: Aslında sanatımın ilk yılları tuval resimleriyle, yağlıboya, akrilik gibi malzemelerin sınırlarını keşfetmeye çalışmakla geçti. Ama zamanla fark ettiğim bir mesele vardı ki, beni son derece rahatsız etmeye başlamıştı. Bu çalışmaların belli bir toplumsal kesime hitap eden elitist bir tavrı vardı. Daha doğrusu yağlıboya tablolar gibi sanatın klasik biçim yöntemleri, geçmişten beri belirli bir tip topluluğa hitap eden bir hal almıştı. Sergileri çoğunlukla belirli kesimden insanların takip etmesi, bu gruplar dışındakilerin sanat kurumlarına, sanat eserlerine olan ürkek yaklaşımları, sanatın yanlış konumlandırıldığının göstergeleriydi. Anladım ki çok daha geniş kitleleri sanat ile buluşturmak için farklı çözümler bulmak gerekliydi. Daha sonra insanların günlük hayatta kullandığı ve çok tanıdık objeleri malzeme olarak kullandığım ‘Ready Re-made’ isimli bir proje geliştirdim.

- Atık malzemelerden eser üretmenin başlangıç noktasını merak ediyorum. Dünya ekolojik sistemin korunma endişesiyle mi başladı yoksa daha sanatsal bir endişe barındırıyor mu?

Yazının Devamını Oku

Kanseri beyin tetikliyor: Barış Muslu

3 Temmuz 2023
‘Alt beyin salaktır’ diyecek kadar cesur ve onun üstesinden gelebilecek kadar da zeki biri Barış Muslu. Yaşadığımız olayların, anların, tepkilerin hangi organımızın hangi işlevini tetikleyip, engellediğini çözmüş. Tüm bunları yapan orkestra şefi de ‘beyin’. Beynin bir suçu yok, o sadece gelen topu en iyi şekilde karşılamaya bakıyor ve bedeni ayakta tutmaya çalışıyor ama zamanla bunlar vücutta hastalık olarak çıkabiliyor. Barış Muslu burada devreye giriyor. O anı buluyor ve geliştirdiği Neuroformat ile rahatsızlığa çözüm getiriyor.

Yüzde Yüz İlham Veren Sohbetler’de bu hafta ‘tedavilerin kendisi travma’ diyen Barış Muslu bizlere madalyonun diğer yüzünü gösteriyor. Bakmaya değer, ne dersiniz?

 

*Müthiş bir eğitim alıyorsunuz. Beyaz yakalı bir iş hayatınız oluyor. Çocukken kırılan eliniz yıllar sonra ağrıyarak sizi bambaşka bir yere götürüyor…Bize bu dönüşümü anlatabilir misiniz lütfen?

BARIŞ MUSLU- Öncelikle söylemek isterim ki yaptığım spiritüel bir alana girmiyor hatta mühendis olmamdan dolayı hayata iki kere iki dört eder gibi mantık düzleminde bakıyorum. Her şeye açığımdır ama beni bir şeye ikna etmeniz çok zordur. 13 yıl önce elim kırılmıştı ve yıllar sonra o kadar çok gitar çalıyorum ki bileğim ağrımaya başlıyor. Ağrı elimden tüm vücuduma geçti ve 4 ay içinde hayatım birdenbire yokuş aşağıya gitmeye başladı. Ne olduğuna dair hiçbir şey bulunamadı. Muska yaptırmaya, kurşun döktürmeye kadar gitmeye başlıyordum. Hayatım çok kötüydü. Sadece ağrılarım değil ölüm korkum da vardı çünkü ertesi gün nasıl kalkacağını bilemiyorsun. Felç mi gelecek, seni ne bekliyor bilemiyorsun. Sonra travmatik olayları çözmeye başladım ve fark ediyorum ki kırılan elim kırıldığı zaman bir travma yaşadı: orada kırılan sadece kemik değildi, sadece fiziki bir olay gerçekleşmedi; beyin de bir travma yaşadı.

*Çok ilginç, sizin bunu keşfettiğiniz yıllarda 2000’li yılların başlarında psikolojik travmalar söz konusuydu ama fiziki bir travmanın çok konuşulduğu bir dönem değildi!

BM- 2011’den beri yaşadığımız hastalıkların psikolojik travmalarından bahsediyordum. Bugün artık binlerce uzman bunun böyle olduğunu söylüyor ama bunu ilk söyleyen bendim. Travmaların beynimiz üzerindeki etkilerine biliyordum. Bunu ilk kendi üzerimde uyguladım ve başarılı oldum. İnsanların fobilerini çok hızlı bir şekilde çözmeye başladım hatta o kadar hızlı ki 5 dakika içinde yıllardır taşıdıkları fobileri çözebiliyordum. Bununla ilgili televizyonda yayınlarda fobilerinden kurtulan insanların kayıtları da var. Sonra sağlık sorunlarına da çözüm bulmaya başladım. Tüm bunların sonucunda bir kitap yazmaya karar verdim.

KENDİMİ ADLİYEDE BULDUM

Yazının Devamını Oku

Tek yatırımım piyanom: Emir Ersoy

27 Haziran 2023
Latin cazın efsane ismi, durmayan, sürekli üreten, Calypso Kralı Metin Ersoy’un oğlu, müzik çizgisinden çıkmayan, ama o çizginin sınırlarını da zorlamaktan çekinmeyen Emir Ersoy ile çok hızlı bir şekilde denk geldik. Kendisini kaçıramazdım, daha yakından tanıyın istedim.



‘Cuban Portrait’, ‘10 Şarkı 10 Şarkıcı’ Rockuba, Karnaval, 1977 ve son albümlerinde ise Türkçe parçalara yaptığı latin uyarlamayı oyunculara okutan, YüzdeYüz İlham Veren Sohbetleri’mizde müzikseverlere, yolu, kulağı, yüreği müzik ile coşan herkese ilham olacağına inandığımız Emir Ersoy’u konuk etmekten mutluluk duyarız.

SINIRLARI ZORLUYORUZ

- Sürekli üreten, çizgisinden çıkmayan, ama o çizginin sınırlarını durmadan genişleten, içini dolduran bir sanatçısınız. Yaptığınız Latin –ki arka planında çok çeşitli soundları da görebiliyoruz- salsa-caz-latin müziğin bugüne kadar sizdeki süreçlerini irdelerseniz hangi aşamalardan geçti?
EMİR ERSOY: Güzel bir bakış açısı. Evet çizgiyi bozmadan ilerlemeye çalışıyorum. Bir çok müzik tarzı dikkatimi çekiyor. Birbirinden alakasız şarkılar, soundlar hoşuma gidiyor ve kendi müziğimin içinde onları denemeyi seviyorum. Hem sınırları zorluyoruz hem genişletiyoruz. Hatta bunun üzerine gitmeye devam edeceğim. Özellikle rap ve arabesk öğelerini kendi müziğimize adapte etmek çok lezzetli oluyor.

MÜZİĞİM SAYGI GÖRÜYOR

Yazının Devamını Oku