Buğra Adil Buyrukcu

Yeme bağımlısı olabilirsiniz

1 Ekim 2023
Tok olmanıza rağmen yeme isteğiniz devam ediyorsa, sürekli bir şeyler atıştırıyorsanız, üzgün veya kızgın olduğunuzda kendinizi tatlı gıdalar tüketirken buluyorsanız, o zaman dikkat!

Çünkü siz de yeme bağımlısı olabilirsiniz. Vücudumuzun ihtiyaçlarını karşılamak için gerçekleştirdiğimiz yemek yemenin bağımlılık olarak adlandırılacağı belki de hiç aklınıza gelmemiştir. Çünkü bağımlılık dediğimiz zaman sigara, alkol ve uyuşturucu maddeler aklımıza gelir. Ancak son yıllarda yeme bağımlılığı da çok ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Tıp dünyasında ise yeme bağımlılığı bir ‘davranış bozukluğu’ olarak tanımlanıyor. Elbette ki hepimiz bazı dönemler çok daha iştahlı olabiliyoruz. Ancak bizim bahsettiğimiz yeme bağımlılığı, bundan çok daha fazlasını içeren tehlikeli ve zamanla hastalıkları da beraberinde getiren ciddi bir sorun. Yapılan araştırmalar, gıdaların da beyinde alkol, sigara ve uyuşturucu benzer bir bağımlılığa yol açtığını ve özellikle şeker, tuz, un, karbonhidrat ve yağ içeren ürünlerin bağımlılık yapan gıdaların başında geldiğini bizlere gösteriyor. Şimdi siz, ‘Hocam, gün içinde yediğimiz besinler, bizi nasıl bağımlı yapabilir ki’ diye sorabilirsiniz. Bunu sormakta da aslında haklısınız. Çünkü gün içinde tükettiğiniz küçük atıştırmalıkların, sinirlendiğinizde yediğiniz çikolatanın sizi sinsice ele geçirdiğini fark etmeniz pek mümkün olmuyor. Bu nedenle gelin, bugün bu ciddi bağımlılığa karşı hep birlikte bir farkındalık oluşturalım ve önlemimizi alalım.

YEME BAĞIMLISI OLDUĞUNUZU NASIL ANLARSINIZ?

Tok olduğunuz halde yemek yiyorsanız, yemek sonrası önünüze bir meyve tabağı geldiğinde dayanamayıp, meyveleri bitiriyorsanız, mutfağınıza koyduğunuz çerez tabağından her mutfağa girdiğinizde ağzınıza atıyorsanız, çocuklarınıza yemek hazırlarken, sürekli bir şeyler atıştırıyorsanız, üzgün ve sıkıntılı olduğunuz zamanlarda tatlı tüketmek istiyorsanız, o zaman yavaş yavaş yeme bağımlısı oluyorsunuz demektir. Çünkü bu durum, 4 veya 5 ay devam ettiği zaman devreye bu sefer hormonlar giriyor ve siz hormonal bir bağımlılık yaşamaya başlıyorsunuz. Çünkü ağzınıza attığınız her besinle birlikte insülin salınımının yanı sıra tokluk hormonu salınımı da ortaya çıkıyor. Hele bir de tatlı ve şekerli gıdalar yediğinizde bu sefer mutluluk hormonu bağırsaklarımızdan salınmaya başlıyor. İşte, tehlike çanları da bu devrede çalıyor...

TATLI GIDALARLA GELEN MUTLULUK

Biz artık biliyoruz ki mutluluk hormonunun yüzde 85’i bağırsaklardan salınıyor. Özellikle tatlı gıdalar tükettiğimiz zaman daha fazla mutluluk hormonu salgılıyoruz. Bunun sonucunda da kendimizi sakinlemiş ve rahat hissediyoruz. Zaman geçtikçe ve mutluluk hormonu miktarı fazla salınmaya başladığında da bağımlılık oluşmaya başlıyor. Özellikle çikolata ve tatlı bağımlılığı da bu nedenden kaynaklanıyor. Bağımlılık yapan gıdalar arasında ise şeker, tuz, un ve yağ içeriği yüksek gıdalar yer alıyor. Cips, kurabiye, kek, pasta, dondurma ve çikolata gibi gıdalar, en sık görülen örnekler. Düşünün, televizyon karşısında yemeden duramadığınız tabak tabak cipsler ya da gün ortasında yeme hayalini kurduğunuz çikolata veya kekler, sizce kimin marifeti...


Yazının Devamını Oku

Yeni varyantlara karşı hazırlıklı olun

24 Eylül 2023
Sonbahar ile birlikte üst solunum yolu enfeksiyonlarının sıklığı arttı. COVID-19 ise hâlâ bitmedi ve hayatımızda olmaya devam ediyor. Özellikle yeni varyantları olan Eris ve Pirola, bulaşma konusunda öncekilerden çok daha becerikli. Bu nedenle hasta olmamak ve belirtileri daha hafif atlatabilmek için bağışıklık sistemimizi güçlü tutmamız şart.

Hava sıcaklıklarındaki ani değişimlerle birlikte üst solunum yolu hastalıklarının görülme sıklığında da artışlar başladı. Bunların yanı sıra hâlâ etkisini sürdüren COVID-19’un yeni varyantlarının birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de ortaya çıkması, toplumda endişe yarattı. Endişelenmekte de aslında oldukça haklıyız. Çünkü, Eris ve Pirola olarak adlandırılan bu iki yeni varyant, eskilerine göre bulaşma konusunda çok daha becerikli görünüyor. Maalesef ki COVID-19 hâlâ grip gibi bir mevsimsel hastalığa dönüşmedi ve eylül ayı itibarıyla da yeni bir dalgaya girmiş durumdayız. Okulların açılmasıyla birlikte çocukların kalabalık ortamlarda daha fazla zaman geçirmesi, bu hastalıkların yayılmasını da kolaylaştırıyor. Bu iki varyantla ilgili mevcut verilere baktığımızda ise birçok ülkede son 3 ayda hastane yatış oranlarının yükseldiğini ve virüsün hızlı bir şekilde yayılmaya başladığını görebiliyoruz.

RİSKLİ GRUPLAR İÇİN TEHLİKE DEVAM EDİYOR

Elimizdeki veriler, her iki varyantın ağır seyretmediğini ve endişe verecek kadar tehlikeli olmadığını gösteriyor. Ancak uzmanlar, her ne kadar yeni varyantlar nedeniyle kapanma ya da maske zorunluluğunun geri gelmesinin söz konusu olmadığını vurgulasa da risk grubundaki kişiler için ölümcül olabildiği uyarısını da sürekli gündeme getiriyorlar. Bu nedenle özellikle 65 yaş üstü bireylerin, kronik rahatsızlığı olanların, bağışıklık sistemi baskılanmış kişilerin, KOAH ve şeker hastaları ile obezlerin kapalı ve kalabalık ortamlarda fazla bulunmamalarını ve hatta mümkünse maske kullanarak, korunma konusunda tedbirlerini arttırmalarını öneriyorum.

ERİS VE PİROLA VARYANTLARININ BELİRTİLERİ GRİBE BENZİYOR

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ‘izlenmesi gereken varyant’ olarak tanımlanan Eris varyantı, ishal, boğaz ağrısı, öksürük, ateş, tat-duyu kaybı, ses kısıklığı, baş ağrısı, nefes darlığı, burun akıntısı ve halsizlik gibi üst solunum yolu şikâyetleriyle kendini gösteriyor. Pirola varyantının belirtileri arasında ise boğaz ağrısı, burun akıntısı, hapşırma, balgamlı veya balgamsız öksürük, baş ağrısı, ses kısıklığı, kas ağrısı ve koku duyusunda değişiklikler yer alıyor. Her iki varyantın semptomları influenza ve grip ile örtüştüğü için test yaptırmayan kişiler tarafından hastalık çok daha hızlı yayılabiliyor. Peki, yeni varyantlardan ve üst solunum yolu hastalıklarından korunmak için neler yapmalıyız? Nasıl tedbir alacağız?

Yazının Devamını Oku

Verimli ders çalışmanın sırrı bu besinlerde

17 Eylül 2023
Artık biliyoruz ki çocukların okul başarısını etkileyen en önemli faktörlerden biri de beslenme. Bu nedenle eğitim döneminde çocukların günlük beslenmesine mutlaka zekâ geliştiren ve zihin açan besinler eklenmesi şart. Peki, bu besinler neler? Çocukların beslenme çantasına neleri eklememiz gerek? Gelin, bugün çocuklarımız için en sağlıklı gıdalara bir göz atalım.

Dengeli ve sağlıklı beslenme çocuklarımızın hem bedensel hem de zihinsel gelişimi açısından oldukça önemli bir konu. Geçtiğimiz hafta okulların açılmasıyla birlikte milyonlarca öğrenci de yoğun bir ders maratonuna başladı. Ancak yaz tatilinden yeni çıkan birçok öğrenci maalesef ki konsantrasyon eksikliği ile karşı karşıya kalacak ve bu durum da okul başarılarını olumsuz etkileyecek. Ayrıca yetersiz beslenen ve ihtiyaç duyduğu enerjiyi besinler yoluyla alamayan öğrencileri bir de halsizlik, yorgunluk ve performans düşüklüğü gibi sorunlar bekliyor. Bu sağlık sorunları da beraberinde elbette ki, konsantrasyon ve dikkat eksikliğini getiriyor. Bu nedenle çocukların okul dönemi boyunca doğru bir şekilde beslenmesi ayrı bir önem teşkil ediyor. Peki, ders çalışırken odaklanmayı arttıracak, hafızayı güçlendirecek besinler nelerdir? Gelin hadi, çocuklarımızı bu istenmeyen durumlardan kurtaracak besinlere bir göz gezdirelim. Bu listeyi siz de mutlaka not alarak mutfağınızda görebileceğiniz bir yere asın. Çünkü bu liste sayesinde çocuklarınız daha verimli bir şekilde ders çalışabilecek.

ÇOCUKLARDA ZİHİN AÇAN BESİNLER

Zihin açmaya destek olan besinler, çocuklarınızın hızlı karar verme becerisi ile algı yeteneğinin gelişmesine yardımcı olurken, hafızalarının da güçlenmesini sağlar. Bu besinlerin başında ise tam bir protein kaynağı olan yumurta gelir. İyi protein tüketmek, aynı zamanda beyni güçlendirmek demektir. Özellikle yumurta sarısında beyin dostu kolin, fosfolipidler ve Omega 3 yağları bol bol bulunur. İçeriğinde ayrıca A, D ve B grubu vitaminler de yer alır. Bu vitamin grubunun da hafızayı güçlendirme özelliği vardır. Bu nedenle çocukların kahvaltısında her gün bir haşlanmış veya omlet mutlaka bulunmalıdır.

OMEGA 3 İÇEREN BALIKLAR

İçeriğinde yüksek oranda Omega 3 yağ asitlerini içeren yağlı balıklar, beyin gelişimi ve hafızayı güçlendirme açısından çok önemli besin kaynağıdır. Doğal yağlı balıklar, ayrıca iyi bir D vitamini deposudur. Çocuklarınızı bilişsel gerilemeye karşı koruyabilmek için özellikle Omega 3 bakımından zengin olan somon, ton balığı ve sardalye gibi balıkları tercih edebilirsiniz.

Yazının Devamını Oku

Çocuklarda dopamin bağımlılığına dikkat!

10 Eylül 2023
Dopamin bağımlılığı ve dopamin diyeti kavramlarının önemi her geçen gün artıyor. Özellikle de sanal oyun bağımlılığı, çocukların en sık karşılaştığı sorunlardan biri olunca, bu iki kavram aileler tarafından oldukça fazla araştırılıyor. Gelin, bugün uzun yaz tatili sonrasında okula başlayacak çocuklarında dopamin bağımlılığı olup olmadığını düşünen ebeveynler için biraz bu konuyu mercek altına alalım.

Yarın yeni eğitim öğretim yılı başlıyor ve milyonlarca öğrenci için ders zili çalacak. Ancak yaz tatili boyunca bilgisayar, tablet, cep telefonu ve televizyonla uzun süre vakit geçiren birçok öğrenci için ciddi bir tehlike ortaya çıkabiliyor. Bu tehdidin adı, ilk etapta masum gibi görünen bilgisayar oyunlarının neden olduğu dopamin bağımlılığı... Peki, dopamin bağımlılığı nedir? Nasıl mücadele edilir? Bu sorunun yanıtını vermeden önce dopamin hormonunun vücudumuzda nasıl bir role sahip olduğundan bahsetmemiz gerekiyor. Çünkü dopamin, ruh halinizi, ödül ve motivasyon duygularınızı etkileyen önemli bir beyin kimyasalıdır. Motivasyon, hafıza, dikkat ve hatta vücut hareketlerini düzenlemede önemli bir rol oynar. Vücudunuzda büyük miktarda dopamin salındığında, belirli bir davranışı tekrarlamanız için sizi motive eden bir zevk ve ödül duygusu yaratır. Bu durumda dopamin salınmasını sağlayan eylemin tekrar tekrar yapılmasını teşvik eder ve bağımlılık başlar.

BİLGİSAYAR OYUNLARI HİÇ DE MASUM DEĞİL

Bilgisayar, telefon, tablet ya da oyun konsolu gibi araçlar, sadece çocukların değil yetişkinlerin de hayatında giderek daha fazla yer alarak, bağımlılık haline geliyor. İlk etapta her şey masum başlıyor ve oyunlar çocukların hayatını etkilemiyor. Ancak zamanla oyunlarda geçirilen zaman artıyor. Bilgisayar, tablet ve cep telefonları çocukların ellerinden düşmüyor. Çocuklar, özellikle oyunlarda olmadıkları bir kişiliğe bürünüyorlar. Oyun içinde savaşıyorlar, imparatorluklar kuruyorlar ve olmadıkları bir kahramanı yaratarak, öz güvenlerini bu oyunlardan sağlıyorlar. Oyun oynadıkça kendilerini güçlü ve mutlu hissediyorlar. Bu öz güveni ve duyguları sürekli yaşamak istedikleri için de bağımlı oluyorlar. Bu süreç içinde beyinde dopamin salındıkça bağımlılık da artmaya başlıyor. Zamanla da çocuğun hem günlük hayatı hem de fiziksel ve ruhsal sağlığı olumsuz etkileniyor. Çünkü çocuklar, sadece o faaliyet süresince dopamini yüksek salgılıyor ve o aktivite dışında hiçbir şeyden zevk almıyor.

ÇOCUKLARIN DERS NOTLARI DÜŞÜYOR

Anne ve babalara özellikle bu süreçte çocuklarında dopamin bağımlılığı olup olmadığını çok iyi gözlemlemelerini öneriyorum. Çünkü bağımlılık gelişmeye başladığı zaman yavaş yavaş çocukların uyku düzeni bozuluyor, ders notları düşüyor, okula gitmek istemiyor ve kişisel hijyenlerine dikkat etmiyorlar. Ailelerin bu belirtilere çok dikkat etmeleri gerekiyor. Çocuklar, genellikle ailelerin koydukları zaman sınırlamasını geliştirdikleri yöntemlerle aşmaya çalışırlar ve genellikle de başarılı olurlar. Ancak Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), düzenli olarak iki saatten fazla ve bir yılı geçen bir süredir bilgisayar oyunu oynanıyorsa bu durumu bağımlılık olarak kabul ediyor. Bu nedenle çocuklarınızın bilgisayar oyunlarıyla ne kadar vakit geçirdiğini iyi gözlemlemeniz gerekiyor.

Yazının Devamını Oku

Bölgesel yağlanma ile gelen tehlikeler

3 Eylül 2023
Sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşamın getirdiği en önemli sorunlardan biri de bölgesel yağlanmalardır. Özellikle bel çevresinde oluşan yağlanmalar, vücuttaki inflamasyonu arttırdığı için kanser başta olmak üzere kalp ve diyabet gibi kronik hastalıklara yakalanma riskini arttırır.

İnsanlar, bel ve basen çevrelerinde yağlanmalar oluştuğu zaman, bunu öncelikle estetik bir kaygıyla değerlendirir. Ancak şunu söylemeliyim ki, bölgesel yağlanma sandığınızdan çok daha belalı bir sorundur. Bölgesel yağlanmayı vücutta bir türlü yakılamayan yağ dokusunun, özellikle belli yerlerde birikerek, vücudun şeklinde bozulmalara neden olan bir yağlanma problemi olarak tanımlayabiliriz. Genellikle sağlıksız beslenme ve hareketsiz yaşam, bölgesel yağlanmanın suçlusu olarak görülür. Bu nispeten de doğrudur. Ancak metabolizmanın yavaşlaması, hormonal düzensizlikler, genetik yatkınlık, karbonhidrat ve trans yağların aşırı tüketilmesi, gereğinden fazla kalori almak, fast food alışkanlığı, vitamin dengesizlikleri, psikolojik etkenler ve yeme bozuklukları da bölgesel yağlanmalara yol açabilir.

EN TEHLİKELİSİ GÖBEK BÖLGESİ YAĞLANMASIDIR

Özellikle göbek bölgesinde toplanmış yağlanma ki, bu tüm vücuttaki yağlar içinde en inflamatuar (iltihaplı) olandır ve çok daha tehlikeli sorunlara neden olur. Mesela yapılan birçok bilimsel çalışmada göbek bölgesinde oluşan yağlanmanın çok sayıda kanser türüne ve kalp hastalıklarına yakalanma riskini arttırdığı kanıtlanmıştır.

Ayrıca sadece göbek bölgesi değil basen, kol ve bacaklardaki yağlanmalarda kronik hastalıkları vücudunuza davet eder. Kısacası fazla vücut yağı nerede olursa olsun, hücresel seviyede, bağışıklık sistemimizde, beynimizde ve diğer organlarımızda olumsuz değişimleri tetikleyerek, hastalıkları hayatımıza çeker.

BÖLGESEL YAĞLANMA ZAYIFLARDA DA OLUR

Yazının Devamını Oku

Neden yavaş yemek yemeliyiz?

27 Ağustos 2023
Yemek yemeyi herkes sever. Hayatta kalmamız için beslenmemiz tabii ki şart. Ancak ben bugün sizlerle yemeklerinizi ne şekilde ve nasıl tükettiğinizle ilgili bir farkındalık yaratmak istiyorum. Çünkü modern şehir hayatının da bir getirisi olan hızlı yeme kültürünün hem sağlığımızdan hem de yaşam kalitemizden çaldığını göz ardı ediyoruz. Hocam ne var ki, hızlı yemek tüketmekte diyorsanız, o zaman gelin, vücudumuza olan zararlarına birlikte bakalım.

Günümüz dünyasının aslında en önemli sorunlarından birinin de hızlı yeme alışkanlığı olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle iş hayatının getirdiği kısıtlı yemek zamanları, bu alışkanlığı daha da fazla tetikliyor. Yoğun iş temposuyla öğle yemeğini hızlandıran kişiler, zamanla eve geldiklerinde de hızlı hızlı yemek yeme eylemi gösteriyor. Eminim birçoğunuz da kendinize bir an önce yemeğimi bitireyim de işimin başına geçeyim ya da bir an önce yemek bitsin de televizyonun karşında şöyle bir dinleneyim diyorsunuzdur. Ancak şunu söylemeliyim ki, bu yazıyı okuduktan sonra yemek yeme sürenizi elinizden geldiğince uzatmak isteyeceksiniz. Neden mi? Çünkü hızlı yeme alışkanlığı, başta obezite, mide ve bağırsak hastalıkları olmak üzere yaşam kalitenizi düşüren sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor.

HIZLI YEMEK MİDEYİ YORAR

Hızlı yemek tükettiğinizde; besinleri tam olarak çiğnemeden yutuyorsunuz demektir. Ancak şunu bilmelisiniz ki, genel bilginin aksine sindirim midede değil, ağızda başlar. Neden mi? Çünkü, besin maddeleri ağızda küçük parçalara ayrılır ve tükürük ile karışır. İnsan tükürüğünde bulunan enzimler de besin maddelerini midenin rahat sindirebilmesi için hazır hale getirir. Ancak hızlı yemek yediğinizde parçalanmayan besinler, büyük lokmalar halinde mideye ulaşır. Bu durum da midenin besinleri sindirebilmek için daha fazla güç harcamasına ve yorulmasına neden olarak beraberinde şişkinlik, hazımsızlık, yanma ile ağrı gibi şikâyetleri getirir.

20 DAKİKA ÖNEMLİ

Beynimiz ve midemiz, yemek yeme esnasında senkronize bir şekilde çalışır. Besinlerin midemiz tarafından karşılanması ile beynin doyma merkezini uyarması yaklaşık olarak 20 dakika gibi bir süreyi içerir. Bu süre içinde iştahınız azalır, tokluk hissi oluşur ve siz yemenizi durdurursunuz. Ancak hızlı yemek tükettiğimiz zaman, beyin doyma merkezini uyarmakta gecikir ve beden kendini sindirim için yeteri kadar hazırlayamaz. Hızlı ve çiğnemeden yemek tüketmek alışkanlık haline geldiğinde ise doyma merkezi uyarılmadığından ihtiyacınız olandan çok daha fazla yemek yemiş olursunuz. Kronik bir hale gelen hızlı yeme alışkanlığı zamanla mide ve bağırsak hastalıkları ile birlikte obeziteye yol açar. Obezite ise günümüzde kanser, diyabet, yüksek tansiyon, kalp ve damar hastalıkları gibi birçok ciddi sağlık sorununun ana nedenidir. Ayrıca hızlı yeme alışkanlığı fiziksel sağlığımızın yanı sıra stresi tetikleyerek, zihinsel sağlığımızı da olumsuz etkiler. Bu hastalıklara yakalanma riskinizi azaltmak için hızlı yeme alışkanlığından mutlaka kurtulmanız gerekir.

YAVAŞ YEMEYE BAŞLADIĞINIZDA NELER OLUR?

Yazının Devamını Oku

Sağlıklı mutfak alışverişi yapmanın püf noktaları

20 Ağustos 2023
Günlük beslenmemizi sağlayabilmek için marketlere giderek, sepet dolusu gıdayı evlerimize taşıyoruz. Ancak market sepetiniz ne kadar sağlıklı?

Sepetinizin ne kadarını ilaç gibi şifa veren besinlerle dolduruyorsunuz? Hiç düşündünüz mü? Cevabınız “Hayır” ise o zaman gelin, sağlıklı market alışverişi yapmanın püf noktalarına birlikte göz gezdirelim.
* * *
“En iyi ilaç nedir?” diye sorsalar, cevabınız kesinlikte besinler olur. Ancak marketlerde gördüğümüz her gıdadan bahsetmiyorum tabii ki... Sözünü ettiklerimiz, tükettiğimiz zaman bizleri hastalıklardan koruyan, dengeli ve yeterli beslenmemize yardımcı olan şifa kaynağı besinler. Eğer sağlıklı beslenmek ve iyi yaşamak istiyorsanız, bunun yolunun mutfaktan geçtiğini unutmamanız gerekiyor. Kısacası, market sepetiniz ne kadar sağlıklı gıdayla doluysa siz de o kadar sağlıklısınız demektir. Ancak alışverişinizi yaparken kafanız karışıyor olabilir. Çünkü artık marketlerde seçeneklerin neredeyse sınırsız olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Bu nedenle gelin, bugün protein kaynaklarıyla, sağlıklı karbonhidratlarla, probiyotiklerle, vitamin ve minerallerle dolu bir alışveriş listesi hazırlayalım. Bu listeyi mutfağınızda görünür olan bir yere mutlaka asın. Çünkü her zaman ihtiyacınız olacak.

OLMAZSA OLMAZ SEBZE VE MEYVELER

Protein, karbonhidrat ve yağ yönünden fazla zengin olmayan meyve ve sebzelerin içeriği vitamin, mineral ve antioksidanlarla doludur. Bu nedenle dengeli ve düzenli şekilde meyve ve sebze tüketmek, uzun ömürlü bir yaşamın kapısını aralar. Kısacası sepetimizin olmazsa olmazları arasında yer alırlar. Ancak sebze ve meyveleri, mevsiminde taze olarak tüketmeye özen gösterin. Tek birine odaklanmayın ve birkaç çeşit sebze ya da meyveyi sepetinize ekleyin. Şu anda yaz mevsiminde olduğumuz için market sepetinize dolmalık biber, kırmızı biber, enginar, kabak, patates ve patlıcan gibi sebzeleri ekleyebilirsiniz. Yeşil yapraklı sebzeleri almayı ihmal etmeyin. İncir, kiraz, kayısı, üzüm, şeftali, karpuz, kavun ve incir de ara öğünlerde de rahatlıkla kullanabileceğiniz mevsim meyveleridir.

GÜNLÜK KULLANILAN ÜRÜNLER

Günlük kullandığımız birçok gıda bulunuyor. Ancak bunların içinde sepetinize mutlaka eklemeniz gereken birkaç ürün önerim olacak. Bunlar arasında birinci sırayı peynir alıyor. Çünkü peynir, iyi bir probiyotik kaynağıdır. Özellikle mozzarella çok faydalıdır. Süzme peynir, eski kaşar, otlu peynir gibi türleri de alabilirsiniz. İkinci sırada yoğurt yer alıyor. Probiyotikleri destekleyen en önemli besinlerden biri ev yapımı yoğurttur. Ev yapımı yoğurt tercih etmeyenler, sepetine mutlaka hazır yoğurtlardan eklemelidir. Yoğurt, probiyotik olmasının dışında B12 vitamini emilimini de artırır. Ayrıca iyi bir kalsiyum ve fosfor kaynağıdır. Yoğurdu her gün en az 1 su bardağı kadar tüketebilirsiniz. İçine limon, sarımsak veya çiğ sebze de eklenebilir.

Yazının Devamını Oku

Beynimiz antioksidan güçleri sever

13 Ağustos 2023
Vücudumuzun yaşlanmasına neden olan tüm faktörler, maalesef ki beynimizin daha çabuk yaşlanmasına neden oluyor.

Bunun en önemli nedenleri arasında ise beynimizdeki serbest radikallerin artması yer alıyor. Ancak bu durumu düzeltmenin bir yolu var. Yapılan araştırmalar, antioksidanlar bakımından zengin beslenildiğinde belleğimizin gücünün arttığını ve daha geç yaşlandığını gösteriyor. Yani beynimiz antioksidan güçleri oldukça fazla seviyor. Günümüzde hem beden hem de beyin sağlığımızı korumak oldukça zorlaştı diyebiliriz. Çünkü sağlıklı besinlere ulaşımımız güçleşti, hareketsiz yaşam arttı, stres, günlük hayatımızın bir parçası haline geldi, ağır metal ve toksik maddelere maruziyet arttı. Tüm bu etkenler, maalesef ki beyin sağlığımızı da olumsuz etkiliyor. Özellikle vücudumuzda serbest radikallerin artması, beynimizin yaşlanma sürecini hızlandırıyor. Bu nedenle vücudumuzda serbest radikalleri yakalayan ve yok eden antioksidan sistemin düzgün bir şekilde çalışması oldukça önemli. Peki, ‘antioksidan zengini gıdalarla beslenmek beynimize ne gibi faydalar sağlıyor hocam?’ diye soruyorsanız. İşte yanıtı; birçok antioksidan türü, beyin ve sinir hücrelerinin korunmasına yardımcı olarak bilişsel fonksiyonları destekliyor. Bu durum, belleğimizin daha güçlü çalışmasını sağlıyor. Ayrıca antioksidanlar, Alzheimer, Demans, Parkinson gibi bazı nörolojik hastalıklardan korunmada da önemli rol üstleniyor. Beslenmenizdeki antioksidan güçler, ne kadar artarsa, beyin sağlığınızda bir o kadar korunuyor. 

MOR VE SİYAH RENKLERİN GÜCÜ

Doğada canlı renkleri ile göze çarpan bitkiler, meyve ve sebzeler, genellikle yüksek antioksidan içeriğine sahiptir. Ancak mor ve siyah renkli olanların yeri bir ayrıdır. Çünkü bunlar, beyin ve hafıza sağlığımız için muazzam antioksidanlar içerir. Mesela yaban mersini, karadut, incir, karalahana, mor havuç, patlıcan, kara üzüm, zeytin, erik, mor patates ve kuru üzüm, beyin sağlığımız için çok değerli besinler arasında yer alır. Çünkü hücre koruyucudurlar ve hafıza fonksiyonlarına çok iyi gelirler. Özellikle yaban mersininin sinir hücreleri ile etkileşime geçerek, belleği geliştirdiği ve strese karşı beyni koruduğunu gösteren çalışmalar bulunmaktadır.

ANTİOKSİDAN TÜRLERİ  NELERDİR?

Doğanın bizlere sunduğu bitkisel kökenli hemen hemen her türlü besinin yapısında farklı miktarda ve türde antioksidan bulunur. Ancak vücudumuzda doğal olarak üretilen antioksidanlar da vardır. Vücut tarafından üretilen antioksidanlara endojen, dışarıdan aldıklarımıza eksojen antioksidan denir. Yaygın olarak bilinen en güçlü antioksidan türleri ise şunlardır:

C VİTAMİNİ: Çilek, portakal, limon, biber, lahana, Brüksel lahanası, karalahana, brokoli, karnabahar, kivi, ananas, mango ve yeşil yapraklı sebzeler.

E VİTAMİNİ:

Yazının Devamını Oku