Tufan Türenç: Abdülhamid kafası






Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

BİZDE bu kafalar varken Avrupa Birliği'ne neden giremediğimizi uzun uzun araştırmaya gerek yok.

Meclis'in Başkanlık Divanı üyelerinin aldığı yasak kararı, Abdülhamid kafasının toplumumuzun en yüce çatısı altında hálá sürdüğünü ortaya koyuyor.

Kararın gerekçesi ise tam çağdışı bir anlayışa dayanıyor:

‘‘Basın, Meclis'in aleyhinde haber yapıyor.’’

Aralarında bir gazeteci arkadaşımızın da bulunduğu sayın divan üyesi milletvekilleri bu nedenle meslektaşlarımıza öfkelenmişler.

Sanki gazetecileri kulislere sokmazsanız onlar haber alamayacaklar.

Ne yaparsanız yapın, gazetecilerden kurtulmanın pek öyle kolay olmadığını Meclis'teki meslektaşlarımız çok iyi bilirler.

Aslında bu kafalar yalnız yasakçı olarak çıkmıyor karşımıza.

Özelleştirmeyi çelmelemeye çalışıyorlar.

Demokrasinin önündeki dikenli tellerin kaldırılmasından ürküyorlar.

Avrupa'ya uyum yasalarının önemini kavrayamıyorlar.

Bunlar yetmiyormuş gibi şimdi de halkın haber alma hakkını engellemeye kalkıyorlar.

Bu yasağın konması değil, düşünülmesi bile çağdışı bir anlayıştır.

Gazetecilerin harmanlayamadığı Meclis kulisinin ne tadı olur, ne de tuzu...

Eline, beline, diline sahip olan milletvekilleri için gazeteciler nasıl bir tehlike oluşturur, benim kafam da bunu almıyor.

Tıpkı Abdülhamid kafalıların haber toplama ve yayınlama özgürlüğünün kutsallığını anlamadıkları gibi...

* * *

1970 yılında İstanbul'da böyle yasaklı bir dönem yaşamıştık.

Ben o zaman Milliyet'in en kıdemsiz polis muhabiriydim.

Biz çömezler her sabah erkenden Sirkeci'deki ünlü Sansaryan Han'da bulunan emniyet müdürlüğüne iniyor, kısımları dolaşıp haber topluyorduk.

Bir sabah emniyet müdürünün emriyle binaya girişimiz yasaklandı.

Gerekçe, kısımlara çok dalıp çıkmamız ve soruşturmaların gizliliğini zedelememizmiş.

O nedenle müdürün emriyle artık binaya gazeteci sokulmayacak, basın açıklamaları gazetelere yollanacaktı.

Hepimiz kapı önünde beklemeye başladık. Daha geç saatlerde kıdemli muhabirler geldi.

Orada ayaküstü bir toplantı yapıldı ve şu kararlar alındı:

‘‘Her gazete bir kişiyi kapının önünde nöbete dikecekti.

Madem emniyete sokulmuyorduk, biz de binadan çıkan her yetkilinin peşine düşüp ondan bilgi alacaktık.

Binaya girmek için bir girişimde bulunmayacaktık.’’

Bu ilginç kararlar öyle bir inatla yürütüldü ki, bina dışında kıstırdığımız yetkililerden daha fazla haber tırtıklamaya başladık.

İki üç gün sonra o zamanki Emniyet Müdürü Muzaffer Çağlar pes etti ve yardımcılarından birini yollayarak hepimizi içeri davet etti.

* * *

Önce çay ikram etti, sonra da hiç unutmam şunları söyledi:

‘‘Siz dışarda içerden daha fazla haber alıyorsunuz. Ben bu işten vazgeçtim. Gözünüzü seveyim girin içeri, istediğinizi yapın, ben razıyım.’’

Uygulanan ilginç yöntem kısa zamanda yasağı koyanları pes ettirmişti.

Onun için milletvekillerinin koyduğu kulise girmeme yasağı da uzun ömürlü olmaz.

Sayın milletvekilleri gazetecileri suçlayacaklarına biraz dillerini tutmasını öğrenseler böyle yasaklara hiç gerek kalmaz.

Gazeteciliğin değişmez yazgısıdır.

İşinizi iyi yaptığınız zaman dosttan çok düşman kazanırsınız.

Basın tarihi incelendiğinde yasaklarla gazetecilerin durdurulduğu görülmemiştir.

Sayın milletvekilleri Abdülhamid yöntemleriyle basından kurtulmanın olanaksız olduğunu eninde sonunda anlayacaklar.

Yazarın Tüm Yazıları